ARTAN ET FİYATLARINA DUR DEMEK İÇİN, GIDA PİYASALARI İZLEME VE DEĞERLENDİRME KOMİTESİ ACİLEN TOPLANMALIDIR. (*)

Vet. Dr. Can DEMİR, yetkililere sesleniyor…

    Kırmızı et satış fiyatları, her kurban bayramı öncesi ilgili yetkili yetkisiz kişi ve kuruluşlar tarafından açıklama yapılarak uzun süre gündemde kalmaktadır. Mesleki birikimi hayvancılık işletmeciliği ve gıda olan bütün paydaşlar aşağıda belirttiğim bütün hususlar az bir farkla da olsa hemfikir olduğumuz konulardır ve de süregelen konuşmaların temelini oluşturmaktadır.

     Ülkemizin gerçeklerinden birincisi, büyükbaş hayvancılık yönünden ortalama %70 çorak bir yapıya sahip olmakla birlikte mevcut meraları sayısını artıramadığımız gibi gün geçtikçe kayıplarımız daha da fazla olmaktadır.

    Besicilikte doğal beslenme yetersizliğine bağlı olarak süt inekçiliği de dahil olmak üzere konsantre yem ve beraberinde saman kullanılmaktadır. Samanın dahil yem girdilerinin çoğunun ithal edildiği hepimiz tarafından bilinir ki bu durum maliyetleri artırmaktadır.

    Kırmızı et fiyatlarının yükseltmesini doğrudan etkileyen süt, raflarda bulunan diğer içeceklerle karşılaştırıldığında birim fiyat yönünden hemen hemen hepsinin altında kalmaktadır. Besicilikte çok kullanılan özdeyişlerden birisi de “Süt satılmaz veya karlılık olmadığı zaman dana olmaz, dana olmazsa besicilik olmaz, besicilik yapılamazsa tüketici dana eti bulamaz”. Maalesef karlılık olmadığı durumlarda süt veren ineklerimiz mezbahaneye kesime gönderilir ve tüketicilerin arzı karşılanamadığından günümüzde olduğu gibi kırmızı eti ithal etme durumu gündeme gelir. 24 Haziran 2015 de süt fiyatları için toplanan süt konseyi içeriğini bilemediğimiz nedenlerle hayvancılık genel müdürünün toplantıyı terk ettiğini vede süt fiyatı güncellenmeden toplantının tamamlandığını yazılı medyada yer aldığını görmekteyiz. Her yetkili üzerine düşen görevi yaptığından olsa gerek ki  günümüzde olduğu gibi zaman içinde  inekhaneler turşu silolarına dönüşmektedir. 

      Medyada çözüm olarak belirtilenlerden öncelikle FAO’nun gelişmiş ülkelerde dahi uyguladığı aile çiftçiliği mutlaka desteklenmelidir. Aile çiftçiliğinde hedef kendi kendine yeter halde sosyal beklentilerini karşılayacak miktarda ve de göçü engelleyecek seviyede olmasının tarım politikalarımızda en büyük karlılık olarak değerlendirilmelidir. Sanayi anlamında büyüyen ve günümüzün bilimsel kriterlerine uygun en üst seviyede besicilik yapan kuruluşlara karşın aile çiftçiliği bir alternatif olarak karşı karşıya getirilmemeli. Her iki yapılanmanın da gerekli olduğu değerlendirilerek mutlaka gelişmiş ülkelerde olduğu gibi hayvancılığa doğrudan teşvik verilmelidir.

    Dana besiciliğinde randıman, et kalitesi ve verimliliği yüksek olan hayvan ırkları yetiştirileceği bölgesel iklimle barışık olan ırklarla hayvan ıslahı çalışmaları devlet politikası olarak kabul edilmeli ve zamana bağlı olarak dönüştürülmelidir.  

    Kültürümüzden gelen ve Anadolu’nun her yerinde yetiştirilme imkanı yüksek olan alternatif kırmızı et olarak koyunculuk ve keçi yetiştiriciliği teşvik edilmeli ve tüketicilerin kokuyor vb. bilimsel olmayan olumsuz algılarını ortadan kaldıracak tanıtım ve uygulamaları gündeme getirilmelidir.     

    Bugüne kadar Et-Süt Kurumu dışında ayrıca devreye girmesi gereken vede kırmızı et de dahil olmak üzere spekülatif zamların vede gıdalarda yapılacak fiyat belirleyici grupların değerlendirilmesi için “GIDA VE TARIMSAL ÜRÜN PİYASALARI İZLEME VE DEĞERLENDİRME KOMİTESİ ” acilen devreye girmelidir.

KALICI ÇÖZÜM;

2014/20 sayılı Başbakanlık genelgesinin 9 Aralık 2014 tarihli resmi gazetede yayınlanarak faaliyetlerine başlayan “GIDA VE TARIMSAL ÜRÜN PİYASALARI İZLEME VE DEĞERLENDİRME KOMİTESİ” çalışmalarının daha aktif olması ve alınan kararların piyasalara etkimesi ve tüketicilerin yararına olabilmesi için;

a- Komite tarafından alınan veya alınacak kararların büyük bir çoğunluğunun icrası ile piyasalara etkimesi için yapılması gereken çalışmaların Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın asli görevleri kapsamında olduğundan sonuçları itibariyle takibinin ve de kararların gerçekleşme düzeyinin, başarı sağlama oranının ölçülebilmesi için olabilecek aksaklıklarla birlikte uygulama sürecini yavaşlatacağı kanaatindeyiz. Bu nedenle öncelikle genelgenin yönetmeliğe dönüştürülmesi ve detaylandırılmasını, üç ayda bir yapılacak toplantının en az ayda bir yapılmasını, kuvvetler ayrılığı prensibi gereği icracı Bakanlığının (GTH Bakanlığı) yerine Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı tarafından toplantılara başkanlık edilmesinin daha uygun olacağı değerlendirmelidir.

b- Komitenin çalışmalarını ve bürokrasi gereklerini yerine getirecek sekretaryası, Ekonomi Bakanlığı bünyesinde en az daire başkanlığı düzeyinde teşkilatlandırılmalı ve tecrübelerin birikimi yönünden ve de kamu idaresi hafızası ile başarılı sonuçla için arşiv oluşturmalıdır.

c- İzleme ve değerlendirme komitesinde alınan kararların doğrudan piyasaya etkimesinin sağlanması, ve de bu etkilerin doğrudan tüketicilere mali ve kalite ile sağlıklı ve ucuz ürün elde edinebilmeleri yönünden geri bildirim alınabilmesi için ölçülebilirlik ve istatistiki konularda ilgili kurulacak daire başkanlığının bünyesinde özel birim oluşturulmalıdır.

d- İzleme ve değerlendirme komitesince alınan kararların hayata geçirilmesinde başta haksız kazanç elde etme alışkanlıkları (abartılı stoklama, piyasa dengelerini bilerek bozma, kara borsa faaliyetleri vb.) sürdürmede gösterilecek direnç herhangi bir tüzel kuruluş ve kişilere karşı konu itibariyle ilgili bakanlık biriminin mevcut yetkileri dahilinde cezai yaptırım uygulanması ve takibi anlamında bu tür konulara özel kararların alınabilmesi için hazırlanmasını önerdiğimiz yönetmelikte açık ve net olarak detaylandırılmalıdır.

Sonuç olarak özetle; Gıda ve Tarımsal Ürün İzleme ve Değerlendirme Komitesi, kırmızı et başta olmak üzere, alacağı veya aldığı kararların daha aktif olarak piyasaya etkimesi (BİMER ve Yerel Yönetimlerin beyaz masa uygulamasındaki hızlı sonuç almadaki aktiflikleri vb.), mutlaka geri bildirim alma sistemlerinin kullanılmalı, gıda piyasaları spekülatif ortama bırakılmamalıdır.

(*): İstanbul Veteriner Hekimler Odası Dergisi, Kasım – Aralık 2015 Sayısı – Sayfa:46